29 Ocak 2013 Salı

3 Tracie Peterson & Judith Miller - Miras


Öncelikle kitabın tarihi aşk kitabı olduğunu söylemeliyim ve "The Broadmoor Legancy" serisinin ilk kitabı ve seri üç kitaptan oluşuyor. İlk kitabı - Miras - Fanny Broadmoor'u konu alıyor diğer iki kitapta kuzenleri Sophie ve Amanda'yı konuyu alıyor...

Gerçi diğer okuduklarımızdan biraz farklıydı. Yazarların dili güçlü ve üslupları da akıcı ancak konusu çok durağan... Kitapta ilk 100 sayfayı okumak biraz sabır gerektirdi çünkü sıkıldım ama ondan sonra konusu biraz daha açıldı ama aşırı derecede merakla okutacak şekilde de açılma olmadı.

Fanny ile Michael'ın aşkları çok güzeldi, o kısımları anlatan satırları zevkle okudum... Aile arasındaki diyalogları ve ilişkileri de okumak mümkündü kitapta...

Tarihi aşk romanı severlerin okuyabileceği bir kitap ancak ben çok beğendiğimi söyleyemem. Ha evet beğendim hatta beğendiğim sohbetler, diyaloglar ve satırlar vardı ama kitabın geneline çok beğendim diyemem. Bazen sıkıldım bazen keyifle okuduğum satırlar oldu... Önerip önermeme konusunda kararsızım... Tercihi okumak isteyen arkadaşlara bırakıyorum.

Kitabın konusunu aşağıda belirtiyorum:


"Tracie Peterson ve Judith Miller birinci sınıf bir iş çıkarmışlar. Miras hakkındaki her şey kusursuz. " - Kay James 
Tarihin, müthiş bir zenginliğin ve Thousand Adalarının zarafeti içinde kendinizi kaybedeceksiniz.
Amanda, Sophie ve Fanny Broadmoor kız kardeşten bile daha yakın olan üç kuzendir, fakat büyükbabalarının ölümünden sonra açıklanan vasiyetinden dolayı ilişkileri bozulmaya başlar. Diğer taraftan on yedi yaşındaki Fanny toplum kurallarına çok da uyan bir kadın değildir ve kalbini ailenin teknelerine göz kulak olmakla görevli çalışanı Michaela kaptırmıştır. Fanny kendisine büyükbabasından kalan büyük mirası öğrenince toplumdaki ikiyüzlü ve baskıcı tutumla da baş etmek zorunda kalır ve bu noktada Fannynin yapması gereken tek şey güveneceği doğru insanı bulmaktır. 
Acaba Fanny kalbini dinleyip ailesini yok sayarak riske girip her şeyini kayıp mı edecek yoksa toplum ve toplumun kendisine sunduklarına boyun mu eğecek?

27 Ocak 2013 Pazar

4 İlle Kitap Karışık Alıntılar [1]



Merhabalar,

Bugün itibari ile blogumuzda eğlenceli olacağını düşündüğümüz bir uygulamaya başlıyoruz. Biz sizlere rastgele bir sayfa ve rastgele bir satır ya da paragraf söyleyeceğiz ve sizler de konunun altına o satırdaki cümleyi ya da paragrafı alıntı olarak paylaşacaksınız. Daha sonra en beğenilen alıntıyı aynı konunun altında seçip, anasayfamızda "En Beğenilen Alıntı" başlığı ile yayınlayacağız :)

Uygulamamız katılımınıza göre günlük ya da haftalık olabilir. :)

Bu uygulamayı ilk düşünen kimdir bilmiyorum ama ben hak yememek adına facebooktaki bir paylaşımdan esinlendiğimizi belirtmek isterim.

Öyle ise hadi başlayalım.

Size en yakın kitabın 68. sayfasındaki 15. cümleyi bizimle paylaşır mısınız? :)

Not: Lütfen sonuna yazarı ve kitabın adını da eklemeyi unutmayalım.

25 Ocak 2013 Cuma

2 Jennifer L. Armentrout - Obsidiyen [ Lux #1 ]


Lux serisinin ilk kitabı ve ben çok beğendim. Başlarda biraz sanki Twilight havası sezinledim. Uzaylı bir çocuk uzak durması gereken insan bir kız... Hatta bazı sahneler anımsattı da ama genel anlamda özgünlük olan ilginç ve çok kolay okunacağı gibi zevkli okuma saatleri vaat eden bir kitap olduğunu söyleyebilirim.

Yazarın dili çok iyi... Cidden çok sade, anlaşılır, kolay okunan, akıcı ve sürükleyici bir dili var. Kurgusu da çok iyi kopukluklar yok ve tamamen oturtulmuş... Karakterleri olsun, yer betimlemeleri olsun tam okuyucunun kafasında canlandıracağı şekildeydi.

20 Ocak 2013 Pazar

18 Sarah Jio - Mart Menekşeleri


Kasım ayında almış olmama rağmen devamlı erteliyordum sonra okuyan arkadaşlarımın ısrarları üzerine okumaya başladım ve ertelediğim her güne acıdım. O kadar harika bir kitaptı ki... Sonu şaşırtıcıydı, olaylar beklediğim gibi gelişmedi ve bu beni hem şaşırttı hem de beğenmeme neden oldu. Ayrıca çeviri çok güzeldi ve geçmişe (günlükte yazılanlara) giden kısımlarda italik yazılması çok hoştu.

Yazarın dili çok sadece ve üslubu da o kadar akıcı ve sürükleyici ki kitabı elimden bırakmak mümkün olmadı, yolsa evde her an her dakika okumak istedim.

Geçmişle günümüzdeki hikayenin birbiri ile olan ilişkisi hayret uyandırıcı bir kurguyla yazılmıştı ve sonunda insanın yüzünde bir tebessüm oluşuyordu. Kitapde devamlı "Kaybolan Yıllar" adlı bir kitaptan bahsediliyordu ve acaba böyle bir kitap var mı diye düşünmeye başlamıştım hatta varsa alıp okumayı bile düşünüyordum ama sonra yazarın adının açıklanması ise şok olmama neden oldu. Elliot'un odasında da vardı o kitap...

Gerçekten bu kitap nasıl anlatılır bilemiyorum. Ben çok beğendim ve her satırından da zevk alarak sıkılmadan okudum. Tavsiye ederim mutlaka okuyun çok beğeneceksiniz şüphem yok.

Kitabın konusunu aşağıda belirtiyorum:


"Bir kadının yüreği sırlarla dolu bir denizdir… 
Gerçek aşkı yaşadığına inanan ünlü yazar Emily Wilson, kocasının başka bir kadını ona tercih ettiğini öğrenince, hayal kırıklığına uğrar. Tüm bu olanlara rağmen yine de tek bir damla gözyaşı dökmez. 
Büyük yengesi Bee, Mart ayını Bainbridge Adası’nda geçirmesi için onu davet eder. Emily ruhunda açılan yaraların iyileşmesi umuduyla, bu teklifi kabul eder.  
Adanın mistik havasıyla huzuru yakalamaya çalışan Emily, 1943 yılında yazılmış kırmızı kadife kaplı bir günlük bulur. Bu günlük onu geçmişin tozlu sayfalarına hapsolan gerçek bir aşk hikâyesine ve altmış yıllık bir aile sırrına götürecektir… 
Umudun, hüznün ve pişmanlığın bir arada işlendiği büyüleyici bir roman… İlk kitabı Mart Menekşeleri ile Library Journal En İyi Kitap Ödülü’ne layık görülen Sarah Jio, insan kalbinin, ne kadar hatalı olursa olsun sevdiklerimizi her zaman affedeceğini eşsiz bir dille anlatıyor. "



19 Ocak 2013 Cumartesi

0 Amor Towles - Beklediğim Sendin [Alıntı]


Kate ve Dicky, kilisenin merdivenlerinde otururken aralarında geçen bir diyalogdan alıntıyı sizlerle paylaşacağım.
Kitabın yorumunu ise blogumuzda bulabilirsiniz. 


***

"O zaman bence asıl soru şu: Her şeye rağmen, bu adamı hala seviyor musun?"

'Her şeye rağmen' diye sormuştu Dicky olağandışı bir mesafe koyarak, 'bu adamı hala seviyor musun?' 

Söyleme Katey, Tanrı aşkına itiraf etme. Kıçını kaldır da öp şu delifişeği. Bu konuyu bir daha açmamaya ikna et.

"Evet," dedim.

Evet... Bu kelimenin mutluluk vermesi gerekirdi. Juliet evet demişti. Heloise evet demişti. Molly Bloom evet evet evet demişti. Bir itiraf, bir onaylama,hoş bir rıza ifadesi... Ama bu konuşmanın içinde evet sözcüğü zehirden başka bir şey değildi. 

Herhalde çok perişan bir halim vardı ki Dicky eliyle dizime hafifçe vurdu.

"Eğer sadece bizim için mükemmel olan kişilere aşık olsaydık," dedi  "aşk denen şey için bu kadar yaygara kopmazdı zaten."

18 Ocak 2013 Cuma

0 Amor Towles - Beklediğim Sendin [Alıntı]



Son okuduğum kitap Beklediğim Sendin ve çok hoşuma giden alıntılarla dolu... Bunları sizlerle paylaşmak istiyorum :)) 
Ayrıca kitap hakkındaki yorumumu da blogda bulabilirsiniz. 


***
"İyi bir soruya verilecek en doğru karşılık, tereddüt etmeden,soruyu tekrarlamadan verilen basit bir yanıttır."

***
"Eski günler, öyle bir canına okur ki, bağırsakları sökülmüş balığa dönersin."

***
"Çoğu kişinin isteklerinden çok ihtiyaçları vardır. Yaşamlarını şekillendiren budur. Ama dünya, ihtiyaçlarını aşanlar tarafından yönetilir."

***
"İster öfke veya kıskançlıkla, ister utanç veya kızgınlıkla tetiklenmiş olsunlar, duyguların coştuğu bu anlarda ağzınızdan çıkacak söz size kendinizi daha iyi hissettirirse muhtemelen söylenmemesi gereken bir şeydir."


***

17 Ocak 2013 Perşembe

0 Amor Towles - Beklediğim Sendin



Amor Towles... Eğer yazarın erkek olduğunu bilmesem "acaba yazarın kendi hikayesi miydi?" sorusuyla okurdum kitabı. Yazarın kullandığı kelimeler, anlatımı, üslubu ve konusu bir biyografi kitabı tarzında olacak şekildeydi. Ayrıca Ephesus'a da tebrik etmek gerekir çevirmeni çok iyi bir iş çıkarmış. Kitabın ne akıcılığı bozulmuş ne de bir kusur söz konusuydu. Gerçekten kaliteli bir kitap olduğu değişmez bir gerçek.

Bu kitabı anlatmaya kelimelerin kiyafetsiz kalacağı düşünüyorum. Konusunda- okuyan diğer okuyucular ne düşünür bilmem- bana yaşanmışlıkların izini yansıttı. Kurgu dahi olsa sanki içindeki bazı olaylarda, duygularda bir yaşanmışlık vardı...

Kitaptaki yerlerin betimlemeleri insanın rahatlıkla gözünün önünde canlandıracağı şekildeydi. Adeta film izliyormuşsunuz gibi hissediyordunuz. Bir de 1930'lu yıllar olunca siyah beyaz bir filmmiş gibi... Ayrıca yazarın benzetmeleri de çok yerindeydi hele ki akrep yelkovan benzetmesini çok beğenmiştim.

***

"Akreple yelkovan dokuzla üç arasında yelpaze gibi açılmış, sırt sırta dönmüş olarak adım atan, birbirlerine dönüp ateş etmek üzere olan iki düellocuyu andırıyordu."

***

Bazı kitaplar vardır güzel bir kurgu ile okutur ama alttan alttan da düşündüren cümlelerle okuyucuya farkında olmadan mesajlar verir... Bu kitapta öyleydi. Kurgunun güzelliğinin yanında dikkate değer, ne kadar doğru dedirten ve düşündüren çok mesaj vardı.

Kitabın konusunu anlatan bir yorum yapmayacağım çünkü Ephesus arka kapak yazısında ciddi anlamda kitabın içeriğini gösteren bir tanırım yapmış. Gerçi özetin özeti tarzındaydı ama kabaca konusu oydu. Her ne kadar içindeki olaylar, ilişkiler detaylandırıldığında daha farklı görünse de... Ayrıca kitap hep Kate'in dilinden anlatılıyordu ama araya giren küçük notlarda ya da mevsim sonlarındaki üçüncü ağızdan anlatılan kısımlardaki punto, yazı stili değişikliği çok ince düşünülmüş. Bu detayı çok sevdiğimi de söyleyeyim.

Kitabı mutlaka okuyun diyorum, kaçırılacak, boş verilecek veya ertelenecek bir kitap değil.

Ayrıca kitapta sizlerle paylaşmak istediğim sözler var onları sizlerle paylaşacağım uzun olanları daha sonra paylaşırım :))

***

"Hangi özelliğinizle gurur duyduğunuza dikkat edin, çünkü dünya, onu size karşı kullanmak için her şeyi yapacaktır." 

***


"Eğer sadece bizim için mükemmel olan kişilere aşık olsaydık, aşk denen şey için bu kadar yaygara kopmazdı zaten."

***

"Nereye gideceğimden emin değilim, ama nereye gidersem gideyim her yeni güne senin adını söyleyerek başlayacağım."

***


Kitabın konusunu aşağıda sizlerle paylaşıyorum:


Yirmi beş yaşındaki Kate Kontent 1937 yılının son gecesini oda arkadaşıyla beraber Greenwich Village'daki ikinci sınıf bir caz kulübünde geçirmektedir ve ikisi, ceplerindeki toplam üç doları mümkün olduğunca idareli kullanmak zorundadırlar. Masmavi gözlere ve etkileyici bir gülüşe sahip yakışıklı bankacı Tinker Grey kulübe gelir ve yanlarındaki masaya oturur. Bu tesadüfi tanışma ve şaşırtıcı sonuçları, Katey'yi Wall Street firmasının sekreter odasından New York sosyetesinin üst basamaklarına ve Condé Nastın yönetici ofislerine; kıvrak zekâsı ve kendine özgü soğukkanlılığından başka dayanak bulamayacağı seçkin ortamlara taşıyan bir yıllık yolculuğun başlangıcı olur. 

14 Ocak 2013 Pazartesi

2 Lisa Dow - Ben Olsaydım


Ben Olsaydım bitti... Chick Lit tarzında bir kitaptı. Biraz aşk olan ve günlük gibiydi. Yani Kit'in yaşadıklarını yazdığı bir günlük edasındaydı kitap. Bazı yerlerde sıkıldım gibi sanki ama bazı sohbetlerde ve olaylarda gerçekten eğlenerek okuduğumda oldu.

Kitapta, Kathryn Jennings'in üç erkekten evlenme teklifi alıyor ve kararsız kalıyor ne yapacağına... Arkadaşı Mel'e bu erkeklerle aralarında geçenleri anlatırken olayları okuyoruz bizde... Kit'in yani Kathryn'in aslında mükemmel bir karakter olmaması kitabın belki de en eğlenceli kısmı. Çünkü dikkat çekici, ret edilemez bir karakter okumuyoruz. Gayet normal biri... Bizlerden biri...

Kitapla ilgili genel yorumuma gelirsek, Kit gerçekten eğlenceli bir karakterdi ve Marc'le müthiş bir çift olacaklarına inandım bütün kitap boyunca ama Kit'in dediği gibi "iyi bir arkadaş gelmiş geçmiş bütün sevgililerden daha önemlidir." biraz öyleydi. Marc iyi bir arkadaştı, gerçi nasıl bir sevgili olurdu bilemiyorum o kısmı okumak mümkün değildi çünkü ikisi flört etme aşamasına geçemediler bir türlü. Kitabın sonlarına doğru Kit'in başka bir bakışla dikkatini çeken Kevin'ın dediği bir söz çok hoşuma gitti... "Bazen karar vermemek en iyi karardır."

Neyse, genel anlamda okunabilinir bir kitaptı. Dediğim gibi zaman zaman sıkılsanız da eğlenceli sohbetler ve olaylar vardı. Hatta güleceğiniz sohbetler var... Tavsiye edebilir miyim... bilemiyorum. Tamamen okuyacak arkadaşın tercihine bırakabilirim.

Ahh bir de, kitabı şimdiki zamanla yazılması da biraz yorucu geldi. Keşke geçmiş zaman kullanılsaydı daha iyi olurdu. Gerçi bunda yayınevinin ya da çevirmenin yapacak bir şeyi yok yazar öyle yazmış ama okumak isteyenlere de ön hazırlık olsun. Kitapta bol bol -yor'lu fiiler var :)

Kitabın konusunu aşağıda belirtiyorum:

Kathryn (Kit) Jennings otuz yaşında, en yakın arkadaşı Mel Melrose ile Toronto'da yaşamaktadır. Kit'in kalbi o kadar çok kırılmıştır ki artık aşkı ve doğru adamı bulmaktan tamamen vazgeçmiş ve  kendince bir ilişki modeli geliştirmiştir: "Eskiyle Seks" 
Ama Kit'in "Eskiyle Seks" ismini verdiği bu planı düşündüğü şekilde gelişmez ve Kit kendisini mutfak tezgahının üzerinde duran dört yüzükle karşı karşıya bulur. Kit acaba bu tekliflere ne yanıt verecek? Kendisi için eşinden boşanan Marc'ın mı, bir zamanlar her şeyini paylaştığı ama kendisini terk eden yakışıklı ve seksi sevgilisi Derek'in mi, kendisini aldatan ve sadece seks yapmak için birlikte olduğu eski sevgilisi Rob'un mu yoksa bir seçim yapmak zorunda olmadığını söyleyen rock yıldızı Kevin'ın mı teklifini kabul edecek dersiniz?


11 Ocak 2013 Cuma

1 Diana Palmer - Bir Aşk Dokumak


Harlequin'in sevdiğim yazarlarından biri Diana Palmer... İlk kez Büyük Yalan kitabı ile tanımıştım yazarı ve anlatımını kalemini sevince ve baktım bir de yeni kitabı hemen aldım ve okudum... Harika bir kitaptı. Olaylıydı ve hareketliydi. Aşk romanlarında biraz hareketi severim ve bunda da vardı o hareket...

Delia, tamamen sıradan Marcus ise tam anlamıyla dikkat çekici bir erkek... Hani biz kızların vardır ya muhteşem erkek tanımlarımız... Onlardan işte. :)

Delia ile Marcus'un arasındaki aşkın resmen dokunmasını okuduk ve bayıldım. O kadar güzeldi ki resmen gülümseterek okuttu... Hatta bazı yerlerinde sinir oldum, silahların patladığı yerlerde heyecanlandım, Deluca'nın kızının nişan muhabbetine sinirden köpürdüm ama yine de aşk çok güzel dokunmuştu... Adı gibi bir aşkı dokudu Marcus ve Delia...

Kitabı ben çok sevdim hattas bayıldım. Umarım Harlequin, Diana Palmer kitaplarının devamını getirir... Severek alıp okuyacağım... Sizlere de tavsiye ederim seveceksiniz okuyun :)

Hatta sizlere sevdiğim kısımlardan birinden bir alıntıyı paylaşmak istiyorum.


"Hiçbir zaman bir erkeği öldürecek cazibeye sahip olmadım ben."
"Bu senin fikrin," diyerek sırıttı Marcus.
Delia'nın gözleri parıldamıştı. "Ama öyle uzun uzun bakılacak bir tip değilim," diye karşı çıktı.
Marcus, ona sıkıca sarıldı ve gülümsedi. "Sana daha önce de söylemiştim. Güzellik, sahibinin gözlerindedir. Benim için sen hayranlık uyandırıcısın."


Kitabın konusunu aşağıda belirtiyorum:

Marcus Carrera, on iki yaşında babasını yitirince, annesi maddi açıdan yetersiz kaldığı için erkek kardeşi ile evlat edinilme tehlikesi altında kalır. O vakit Marcus çareyi bambaşka yollara sapmakta bulur. Bu yolla iyi para kazanıp ailesinin hayatını kurtarabileceğini düşünürken ne yazık ki erkek kardeşi, içinde bulunduğu sistemde bir uyuşturucu lordunun kurbanı olur. Marcus uzun yıllar "tehlikeli adam" şöhretine sahip olacak bir yaşam sürer. Kadınlar, onun sahip olduğu karanlık güçleri ve parayı severler. Artık son bir hesabı kalmıştır. Annesini yeni kaybetmiş olan ve ablası tarafından hep bir koza içinde yetiştirilmiş genç ve deneyimsiz Delia için Marcus ile bir kesişim, olabilecek en uzak ihtimal gibi görünmektedir. 
Ancak aşk yolunu bulup da kapıyı çaldığında mucizeler zamanıdır. Tam da bu yerde bir kelebek kozasından özgürce kanatlanırken en kurak topraklarda başına buyruk yediverenler açmaya başlayacaktır.

10 Ocak 2013 Perşembe

2 Nora Roberts - Paylaşılan Hayaller


Nora Roberts gerçekten kalemine hayran olunacak bir yazar... Hele ki MacGregor serisi muhteşem... Serinin diğer kitaplarında Daniel'i okuyorduk ama bunda Daniel'in gençken nasıl olduğunu ve Anna ile nasıl tanıştığını da okuduk.

MacGregor serisinin 5. kitabı ve bu kitapta Daniel kaza geçiriyor ve karısı Anna onun yanındayken tanıştıkları günden evlendikleri zamana kadar olan anıları anımsıyor... Kitap inanılmaz akıcıydı nasıl başladım nasıl bitti anlamadım. Gerçi MacGregor serisinin diğer kitapları da aynı şekilde akıcıydı. Fakat yine de bu kitap benim favorim çünkü Daniel hep merak ettiğim bir kişilikti ve onu daha fazla okumak Anna'yı nasıl elde etti nasıl böyle bir imparatorluk kurdu merak etmiştim. Kesinlikle okunmaya değer...

Kitabı okurken Serena, Caine, Alan aklıma geldi. Hepsi babaları Daniel'den birkaç özellik almış... Tabi Anna'dan da almışlar... Daniel'in tavırları, kabalığı küstahlığı o kadar harikaydı ki kitaba resmen renk katıyordu. Adamım bayıldım ben şahsen Daniel MacGregor karakterine...

Bu kitaba ve yazara söylenecek çok söz yok çünkü harikalar... Ancak kitabın bazı satırlarında küçük imla hataları vardı keşke olmasaydı... Harlequin'in çok özenli çalıştığını biliyoruz ve yüz kitabından birinde böyle hatalar görülebiliyor bu yüzden bunu da görmezden gelebilinir diye düşünüyorum. Çeviri kusursuzdu...

MacGregor Serisi'ni şiddetle tavsiye ediyorum okumayanlara...


MacGregor Serisi'nin Yayınlanan Kitapları:
  1. Kumarbaz Aşk
  2. Kader Bizi Bağladı
  3. Geçmişin Gölgeleri
  4. Yalnız Adam
  5. Paylaşılan Hayaller
  6. Alacakaranlık
Kitabın konusunu sizlerle paylaşıyorum: 


İşte Daniel'in, özgür, idealist, inatçı Anna Whitfield'ı elde edişinin ve muhteşem MacGregor hanedanlığının kuruluş günlerinin hikayesi... 
Anna MacGregor kırk yıllık eşi Daniel'in başucunda geçirdiği endişe dolu saatler boyunca, her şeye burnunu sokan küstah büyük bir aile kurmak uğruna her türlü çöpçatanlığı yapan, azimli, enerjik, inatçı, dürüst, her şeyi tek başına yapmak isteyen ve bunu başarıp, çabalarıyla milyoner olan bu olağanüstü adamla yaşadığı flörtün her anını, yeniden yaşar... 
Kendini büyük bir azimle hayaline adamış tıp öğrencisi Anna Whitfield, Daniel MacGregor'ın hayalindeki uysal ve doğurgan eş tanımına uyabilecek en son kadındı. O halde neden bu küstah milyoner, hayattaki en büyük ideali başarılı bir cerrah olmak isteyen bir kadını eşi olmaya ikna etmek için uğraşıyordu?

9 Ocak 2013 Çarşamba

2 Nancy Pickard - Fırtına Kokusu


Bu kadının kalemini seviyorum... Başka söze gerek yok. O kadar akıcı, sürükleyici ve merak uyandırıcı yazıyor ki okurken inanılmaz zevk alıyorum. Her kitabı alınıp büyük bir zevkle okunacak nadir yazarlardan biri bence.

Her yazarın bir kitabı okuyucu için çok farklıdır. Nancy Pickard romanlarında da Bakire benim için çok farklı sanırım yazarı o kitapla tanıdığım için bilemiyorum. Ancak bu kitap da Bakire kadar başarılı bir kitaptı. Her satırını heyecanla ve zevkle okuttu. Sonuca nasıl bağlanacak? eee katil kim o zaman? soruları ile dolu bir şekilde okutuyordu.

Konuya şimdiki zamandan başlayıp da geçmişe dönüp konuları ince bir şekilde anlatmasına hayranım. Hiçbir şeyi gizemli bırakmıyor. Kitabı bitirdiğimde anlıyorum ki konu da sona bağlanıyor. Şahsen soru işaretleri ile dolu bitirmedim kitabı... Bazı yazarlarda çünkü soru işaretleri ile yarım kalmış edasıyla bitirir okuyucu kitabı... Ama bunda o yok. Ve "ektiğini biçersin" sonucuna ulaştırıyor... Kitapta yapılan hiçbir şey karşılıksız kalmamıştı.

Kitap içeriğine girebilirim.

Laurie'nin sürtüklüğünün cezasını bulurken Hugh-Jay ise tamamen aşkının kurbanıydı. Billy'de bir yerde serseriliğine kurban gitti... Val'e olanlara Collin'in çocukluğunda yaşadıklarına üzülmemek mümkün değil. Hele ki okuldaki çocuklardan dışlanırken bir gün top oynamaya çağırmaları... Gerçekten çok duygusal satırlardı.
Ailenin birbirine bağlılığı çok güzeldi, sahip çıkmaları, saygı duymaları... Bayıldım.

Çeviri kusursuzdu, yazarın kalemini ifade etmek zaten mümkün değildi. Hele yazarın böyle bir konuyla heyecanlı anlatımının arasında sıkıştırdığı hafif aşk ve mutluluk muhteşemdi...
Yalnız kitabın sonunda yine geçmişe dönen bir kısım var Laurie'nin sarhoş olduğu ve Hugh-Jay'in eve geldiği zamanları anlatmaya başlayan bölümde geçmişe dönüyordu anlatım ve o bölümde geçmişe döndüğüne dair bir tarih yoktu. Olmasını isterdim şahsen... Ha okurken evet anlıyorsun hiç zorlanmadan anlıyorsun geçmişe dönmüş ama yine de olmalıydı diyorum. Bunda yayınevine hata bulamam belki kitabın orjinalinde de yoktur.

Kitabı çok beğendim, yazarı zaten çok seviyordum kitabını da büyük bir zevkle okudum. Şiddetle tavsiye ederim okuyun.

Kitapta altını çizdiğim bir cümle vardı... Bailey, Jody'e söylüyordu o kısmı da alıntılayarak yorumumu bitiriyorum.

"Yaptığın yanlışlarla yüzleşmek istemezsen bir günah keçisi bulmak en kolayıdır." 


Kitabın konusunu arka kapak yazısından alıntılayarak belirtiyorum:

Jody Linder, güzel bir yaz gününde sarsıcı bir haber alır: Babasının katili olarak hapis yatan adam, avukat olan oğlu Collin'in çabaları sayesinde salıverilmiştir ve Kansas'taki küçük Rose kasabasına geri dönmektedir. Babasının vurularak öldürüldüğü, annesinin ise kaybolduğu ve cinayete kurban gittiğine hükmedildiği fırtınalı gecenin üzerinden yirmi üç yıl geçmiştir. Ne amcalarıyla eniştesinin kendisini koruyup bağırlarına basmaları nede büyükannesi ile büyükbabasının güvenli bir limanı andıran çiftliği,o felaket gecesinde Billy Crosby'nin sebep olduğu acıları silebilmiştir. 

Jody eski yaraları deştikçe ailesinin trajik geçmişine dair ürkütücü sırlar ortaya çıkmaya başlar. Bu mücadele ve zorluklara rağmen daha iyi bir geleceğe, hatta belki de aşka dair umutlar besleme cesaretini gösterir.

"Sizi bütün gece uyutmayacak. Nancy Pickard'ın zekası ve meraklı anlatımı insanı asla hayal kırıklığına uğratmıyor." - Julie Garwood

5 Ocak 2013 Cumartesi

0 Heidi Betts - Karanlığın Ardındaki Aydınlık


Heidi Betts'in daha önceden Ephesus Yayınları'ndan çıkan Sihirli Çıkrık serisini okumuştum. Şimdi baktım Harlequin'de de Heidi Betts var aldım ve okuyayım dedim. Kendisi sevdiğim bir yazarı ki bunu 110 gibi az sayfalardaki hikayelerinde de sürdürmesi çok güzel. Şahsen hikayeyi çok sevdim... Zaten yazarın kalemini de seviyordum ve keyif aldım okumaktan. 

Peter'ın babası gibi olmaktan korkması biraz normal geldi ama Lucy'de haklıydı, çocuklar anne babalarının hatalarını yapmamaya gayret ederler... Asansör macerasından sonra Peter'ın her ne kadar Lucy'e bakışının değişmiş olsa da ben Peter'ın içinde kendine itiraf edemediği duyular olduğunu düşündüm. Ethan gerçekten iyi bir arkadaş çıktı... O olmasaydı bende bu ikili bir araya gelmezdi. 

Son bölüm... Kitabın son 3 sayfası çok tatlıydı... Ahh bir de Peter'ın evlenme teklif ettiği kısım... Yazarın kaleminden hafif mizahi tarafı şahsen seviyorum... 

Harlequin'in çevirilerinde çok özenli çalıştıklarını biliyorum ve bu yüzden de çevirinin kusursuz olduğunu söyleme gereği duymuyorum... Kitabı çok beğendim ve şiddetle tavsiye ederim okuyun. 

Ahh bir de Harlequin Desire kitaplarında iki hikaye bir kitapta oluyor. Bu kitabın diğer hikayesi Maya Banks - Düşler ve Hayaller diyerek size kitabın konusunu belirtiyorum... 

Peter aniden öncekilerden daha beter bir biçimde titremeye başladı. “Bu işe yaramıyor. Havasızlıktan ölmeden buradan çıkmamız gerekiyor. Neden birileri bizi kurtarmaya çalışmıyor?” Asansörün kapısını yumrukluyor, bağırarak yardım istiyordu. 
Lucy onu kollarından tutup, kendine çekti. “Peter... Peter... Yeter artık! Beni dinle!” Sonra onun yüzünü ellerinin arasına aldı. Gözleri karanlığa biraz olsun alıştığı için, genç adamın yüz hatlarını biraz daha iyi seçebiliyordu. “İyisin, bir şeyin yok. Bana inan, her şey düzelecek.”
“Hayır... Hayır… Hayır.” Peter başını bilinçsizce sağa sola sallıyor, sanki Lucy’nin söylediklerini duymamaya çalışıyordu. “Nefes alamıyorum.”
Lucy onun nabzının delice bir hızla attığını hissedebiliyor ve onu kaybetmek üzere olduğunu anlıyordu.

0 Maya Banks - Düşler ve Hayaller


Maya Banks'in dört kitaptan oluşan "Prengnancy & Passion" serisinin 3. kitabı Düşler ve Hayaller... Aslında seri dört erkek arkadaşın ayrı ayrı aşklarını konu alıyor. Bu kitapta Devon Carter'ın hikayesi...

Devon'ın Ashley'in babası ile yaptığı anlaşma gerçekten saçmalıktı yani karşındaki kadının kendisine aşık olabilme olasılığını hiç mi düşünmedi? Ashley'in cıvıl cıvıl, neşeli, hep pozitif bakan karakteri çok sevimli, insanın içini ısıtıyor resmen. Balayılarında yaşadıkları ise gerçekten çok acı... Devon'ın aslında hareketleri ile Ashley'e karşı hissettiklerinin basit bir hoşlanma olmadığı belli ama tabi son raddeye gelmeden fark edemedi...
Konu çok yormadan, hafif bir kalemle işlenmişti ve keyifle, zevkle okutup bir çırpıda bitiyordu. Başladığımda bu kadar çabuk biteceğini düşünmemiştim...

112 sayfalık kısacık bir hikayeydi ama çok akıcı ve sürükleyiciydi. Romantik ve hayallerle doluydu. Ben şahsen çok sevdim. Çeviri kusursuzdu...  Tavsiye ederim, okuyun... :)

Ve bir de Harlequin Desire kitaplarında iki hikaye bir kitapta oluyor. Bu kitabın diğer hikayesi Heidi Betts - Karanlığın Ardındaki Aydınlık diyerek size kitabın konusunu belirtiyorum... 

Kitabın konusunu arka kapak tanıtımından yazıyorum:

Devon Carter, birlikte olduğu ilk erkekti.  
Ashley evliliğinin sonsuza dek süreceğine, çok mutlu olacaklarına inanıyordu. Oysa evliliği, babasının Devon'la yaptığı iş anlaşmasının maddelerinden biriydi, o kadar. Ashley bunu öğrenince yıkıldı ama ne olursa olsun evliliğini sürdürüp kendisini Devon'a sevdirmeye karar verdi.  
Devon'sa Ashley'in eski halini,o cıvıl cıvıl, neşeli kadını özlüyordu. Ashley'in yaşama sevincini tekrar kazanması için elinden geleni yapacaktı. Bunu sadece Ashley için değil, yakında doğacakları bebekleri içinde yapmak zorundaydı. 

3 Ocak 2013 Perşembe

2 Necdet Akkan - Hayallerim Ruhumu Öpüyordu


Yaşanmışlığın olduğu bir hikaye izlenimi kazandırdı bana kitap... Başlangıcı ve sonu... Güzeldi... İtiraf edilemeyip,edilse bile kabul görmeyen bir aşktı neredeyse...
Kitabın arka kapaktaki tanıtım yazısı bana biraz fantastiklik içeriyor gibi bir izlenim kazandırmıştı ama güzel ve acı sonla biten bir aşk hikayesiydi... Acı sonları okumaktan bazı kitaplarda hoşlanan bazı kitaplardan hoşlanmayan biriyim bu kitapta mutlu son olmasını canı gönülden isterdim...

Kitap içeriğine giren bir yorum yapmayacağım...Hep söylüyorum bunu ama okumamış arkadaşlar için heves kırıcı oluyormuş. Bu yüzden sadece küçük küçük değinmek istiyorum.

Isabel'in ve Nora'nın candan tavırları çok hoştu. Ben bile okurken kanım ısındı onlara... Ancak Isabel'in sonradan değişen tutumu da beni sinir etti. Hep belli vazgeçemiyorsun niye elinin tersi ile itme modundasın dedim... Feyzan Hanım gerçekten tam bir abla gibiydi, Piraye'de öyle. Salih'i hep gözümde Türk filmlerinin kötü karakteri gibi canlandırmıştım - hayal gücüm sınır tanımamış resmen- ancak sonra Kerem ile konuşmalarında anladım ki öyle değil... Benim düşüncem bu tabi. ;)

Kerem tek kelimeyle saygı duyulacak ve gözü kapalı güvenilecek biriydi benim nazarımda... Hani derler ya dört dörtlük... Tam anlamıyla öyleydi.

Kitabı genel anlamda beğendim, konusunu ve içimde birilerinin bu hikayeyi yaşamış olma olasılığı düşündürterek okumam daha bir etkileyici hale geldi gözümde.
Ancak yine de eleştireceğim bir iki nokta olacak... Bir okuyucu olarak kitabın bölümleri olmasını tercih ederdim, en azından okumayı benim gibi bölüm ortasında bırakmayı sevmeyenler için kolaylık olurdu. Kitabın başlarında Kerem tarafından anlatılan duygularda bazı noktalarda farklı bir şekilde kurulsa da aynı anlamı ifade eden cümleler kullanılmıştı, bu sanki aynı cümleleri tekrar etmiş gibi bir izlenim uyandırıyordu. Ve Kerem tarafından anlatılan kısımlarda bazı yerlerde üçüncü kişi tarafından paragraflar vardı keşke o kısımlarda yazı stili, punto değişikliği olsaydı biranda okuyucu olarak nasıl böyle oldu tarzında bir düşünceye kapıldım. Eleştirebileceğim kısımlar bu kadar... Bunların haricinde beğendiğim bir kitap oldu... Türk yazarlarımızın başarılı kitapları olması gerçekten çok hoşuma gidiyor...  Deneyip bir tadına bakın kitabın derim ben. Seveceğinizi düşünüyorum şahsen...

Ahh bir de söylemeden geçemeyeceğim, Isabel ve Nora'nın yarım yamalak Türkçe konuşmaları çok ince düşünerek yazılmış... Gerçekten yabancı uyruklu vatandaşların Türkçe'yi aynı şekilde konuştuklarına tanık olduktan sonra bunu yazarın kaleminde ince ince işlemesi de çok güzeldi.

Kitap konusunu aşağıda belirtiyorum:
Kerem ender rastlanan bir kişiliğe sahip olan Isabel'in, bedenine saklanmış ruhuyla bütünleşmek istiyordu.İlk planda muhteşem güzelliğiyle etkilenilmemesi mümkün olmayan ve uzaklardan gelen Isabel, Kerem için artık tarifi imkansız bir anlam taşımaya başlamıştı. Bu adeta iç dünyaların savaşıydı hatta bir anlamda insan ruhunun inişli çıkıştı halleriyle beraber, çözülmesi çok zor olan bir sırrı, roman kahramanlarına oynadığı oyun gibiydi. 
***Necdet Akkan, benim yıllanmış okur dostlarımdan Hayatını kazanmak için yıllarca ticaret yapan ama mutluluğu hep kaleminde bulan; sonunda da yazı sevdası için hayata sıfırdan başlamayı göze alabilen kahramanlardan. Elinizde tuttuğunuz roman için yıllarca emek verdiğinin en yakın tanığıyım. Çünkü bu romanın ilk okuruyum. Eleştiriye hoşgörülü, uyarıya açık bu sevgili kardeşimin dünyaya bakışı net.Büyük bir sevda ve günümüz insanının ilişkiler labirentinde oradan oraya savruluşu var bu kitapta. Yani; siz varsınız.Nefesinizi tutun ve içinizden birinin tamamen amatörce çıktığı bu yolculuğuna tanıklık edin!Mustafa Mutlu (Vatan Gazatesi Yazarı)